"Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde, beyaz adam paranın yenmeyecek bir şey olduğunu anlayacak"

7 Temmuz 2010 Çarşamba

Eylem Şekilleri ve Çocuklar


Dünyanın herhangi bir yerinde ulusal veya sınıfsal mücadele verilirken, amacınıza ulaşmanız için taktiksel bir takım eylemler içine girersiniz.


Mücadele geliştikçe de yeni politikalar üretip ona göre tespitler yaptıktan sonra mücadelenizde daha bir ivme kazanmak için hep daha ileriye doğru gitmek istersiniz.

Eğer yanlış tespitler yapıp ve bu yanlış tespitlere birde kendinizi inandırırsanız büyük hezimetlere uğrarsınız. Hezimete uğramasınız bile en azından bir adım ileriye bile gidemezsiniz.

İnternette şöyle bir gezinirken bir sitede çıkan makale gözüme takıldı. Orada yapılan bir tespit vardı ki, çok kolaycı ve gerçeklere uymayan bir anlayış biçimi mevcuttu.

“Ve şayet, bir ülkede yaşanan sınıfsal ya da ulusal çatışmaya çocuklar bile katılmaya başlamışsa, o çocukların karşısındaki gücün kazanma şansı azalıyor demektir.”

Yazarın bu tespiti dayandırdığı tez de yapılan bir röportajdaki söylenen sözler.

Söyleyişi yapan Taraf gazetesin yazarlarından Neşe Düzel. Söyleşi yapılan kişi ise eski MİT Müsteşar yardımcısı Cevat Öneş. Bakın Cevat Öneş ne diyor:

"Gittiğimizde şehir bomboştu. Dükkânların kepenkleri kapalıydı. Sokaklarda sadece taş atan çocukların kurduğu barikatlar vardı. Yaşları beş ila on beş arasında olan çocuklarla güvenlik kuvvetlerinin mahallelerde karşı karşıya geldiklerine bizzat şahit olduk. (…) Devlet gücüyle Hakkârili çocuklar arasında bir köşe kapmaca oynanıyor. Gaz bombaları atılıyor. Yollarda barikatlar kuruluyor, ateşler yakılıyor. Bütün bunlar aynı anda çeşitli bölgelerde oluyor. Bu çocuklar birbirleriyle irtibatlılar. Kontrol edilemeyen bir yapı bu. (…) Bu çocuklar, KCK operasyonuna ya da herhangi birinin polisçe içeri alınmasına tepki duyuyorlar ve harekete geçiyorlar. Bu çocuklarda devlete karşı direnme kültürü var. Bu çocukların hepsi ya boşaltılmış köylerin çocukları, ya da ekonomik zorluklar sonucunda göç edenlerin çocukları. (…) Sadece şunu söylemek yeterli: Taş atan çocuklar sorunu, silahlı eylemlerden çok daha tehlikeli bir sorun. “

Paragrafın içinde öyle bir bölüm var ki, polis ve askerler ile sokaklarda can pahasına yapılan bir çatışmanın liderliğini, öncülüğünü ve bu liderlik ve öncülük görevini yapanların belirli bir siyasi birikime sahip olmuş 5-15 yaşındaki çocukların yaptığını belirtiyor.

İsterseniz paragrafın içinden bir alıntı daha yapalım atlamış olanlar daha iyi anlasın.

“Yaşları beş ila on beş arasında olan çocuklarla güvenlik kuvvetlerinin mahallelerde karşı karşıya geldiklerine bizzat şahit olduk. (…) Devlet gücüyle Hakkârili çocuklar arasında bir köşe kapmaca oynanıyor. Gaz bombaları atılıyor. Yollarda barikatlar kuruluyor, ateşler yakılıyor. Bütün bunlar aynı anda çeşitli bölgelerde oluyor. Bu çocuklar birbirleriyle irtibatlılar. Kontrol edilemeyen bir yapı bu. (…) Bu çocuklar, KCK operasyonuna ya da herhangi birinin polisçe içeri alınmasına tepki duyuyorlar ve harekete geçiyorlar.”

Dünyanın başka yerlerinde de olmuştur ama esas ses getirdiği yer Filistin’in bağımsızlığı için Filistin’de ki örgütler tarafından sokaklara sürülen intifada adı altında taş atan çocuklardan bahsediyoruz.

Ve son yıllarda da ülkemizde de bir gelenek haline getirilmeye çalışılan 5 yaşından başlayıp 15 yaşına kadar giden çocuklara tıpkı kar yağdığında kartopu oyunu oynatır gibi taş attırmaya başlanıldı.

Bu tür eylem şekli benim bildiğim kadarı ile hiçbir ülkede sınıf savaşımı veren örgüt veya partilerin başvurduğu bir eylem şekli olmamıştır. Ama ulusal mücadele verdiğini söyleyen bazı örgütler ve partiler çocukları ön saflara sürüp oyun oynatır gibi canlarını hiçe sayarak bir eylem biçimine giriyorlar.

Bu çocukların oyun oynadığının en büyük kanıtı, taş attıkları polis ve jandarma çocuklara top ve çikolata verdiğinde yarım saat önce taş attığı polis ve jandarma ile çikolata yedikten sonra sokak aralarında çift kale maç yaptıklarıdır.

Ama işin ilginç yanı bir müsteşarın 5-15 yaşındaki çocukların kendi aralarında örgütlenip bağımsız bir şekilde kendi aralarında karar alıp herhangi bir konuda protesto eylemi geliştirip hemen sokaklara barikatlar kurup, yangınlar çıkartıp polis ve jandarma ile çatışıyorlar demesi. 5-15 yaşındaki bir çocuğun muhakeme kapasitesinin ve neyi ne kadar düşünebilme yeteneğini bilmemesi çok tuhaf değil mi? Daha okuma ve yazma bilmeyen bir çocuğa bir savaşın önderliğini yapıyorlar denmesi hangi akıl ürünü acaba.

Devletin mahkemelerinin hakim ve savcıları da böyle düşünüyor ki, 13-14-15 yaşlarındaki taş atan çocuklara örgüt üyesi muamelesi yapıp en az 15 yıl ceza istemi ile dava açılıyor ve tutuklu olarak yargılayabiliyor.

Öte yandan öldürdükten sonra gayet soğukkanlı bir şekilde nalbura gidip bir testere aldıktan sonra, yine aynı soğukkanlılıkla cesedi paramparça ayıran 17 yaşındaki birisini neredeyse serbest bırakmak için kanunun tüm açıklarını kullanmaya çalıştılar. Ve yapılan hesaplara göre taş atan çocuklardan daha az bir süre ceza alıp serbest kalacağı ortaya çıktı.

Her alanda olduğu gibi ceza kanunlarında bile bir takım bölgesel ve etnik ayrımcılık yapmaya kalktığınız zaman belki 5-15 yaşında bilerek eylem yapmasa da, kendini bildiği ve kendi kararını verecek yaşa geldiğinde o çocuklar bir süre sonra yeniden bilmem hangi suçtan yine savcı ve hakim karşısına çıkacaklardır.

Bundan da daha ilginç olanı bu söyleşideki 5-15 yaşındaki çocuklar hakkında yapılan bir tespiti bazıları doğru olarak görüp bu çocuklar sokaklara döküldü ise devletin her an yıkılabileceği tespitini yapması.

İster ulusal isterse de sınıfsal devrimi çocuklara yaptırmaya çalışmak, o ülkede sınıfsal ve ulusal mücadele veren insanlarında oyun oynadığı gerçeğinden başka bir şey değildir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder