"Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde, beyaz adam paranın yenmeyecek bir şey olduğunu anlayacak"

4 Haziran 2010 Cuma

Pahalı Pasaport Ve Seyahat Özgürlüğü


Türkiye’de pasaport alabilmek için bir takım harçlar ve bilmem ne vergisi adı altında verilen paralar yüzünden “seyahat özgürlüğümüzü geri istiyoruz” diye bir kampanya başlatıldı.

Türkiye’de her şeyin pahalı olduğu gibi bir takım resmi kurumlardan alınan belgelerde çok pahalıya patlıyor.

Pahalıya patladığı gibi istediğiniz belgeyi alabilmek için bazen ananızdan emdiğiniz süt bir takım yerlerinizden ilerleyen yaşına rağmen gelmeye başlıyor.

Yalnız son yapılan değişiklik ile araç ruhsatı 350-400 liraya mal olurken, şimdi sadece 70 lira verip araç devrini hemen anında alabiliyorsunuz. Üstelik devrini aldığınız aracın, otobüs, tır, otomobil, motosiklet olması hiç fark etmez. Ver 70 lirayı al ruhsatını.

Uçak, gemi ve trenlerde durum nedir bilmiyorum.:))))))

Neyse biz gelelim şimdi şu pasaportlara. Pasaport alırken en çok parayı Türkiye vatandaşları veriyormuş. Doğrudur. Ama bunu seyahat etme özgürlüğünün kısıtlanması olarak görmek bana pek mantıklı gelmiyor.

Gönül ister ki, araç ruhsatı gibi ucuz olsa ve hemen anında alınabilse. Olmuyor işte, bizde bürokrasinin başını alıp gittiği ve vatandaşı vergi toplama (sağma) gibi gören bir anlayış olduğu sürece de bu işler değişmeyecek.

Ama burada da, sanki herkes kuyruğa girmiş de yurtdışına gezmeye ve tatil yapmaya gidecek de, pasaportlar pahalı olduğu için gidemiyormuş gibi bir hava da yaratılmaması gerekiyor.

Sadece öğrencilere acırım, onlar bu paraları kaldıramaz. İş için giden veya sadece gezmeye ve tatile gitmek için yurt dışına çıkmak isteyenler de üç beş kuruşun hesabını yapmayıp, seyahat özgürlüğümüz devlet tarafından kısıtlanıyor diye de dert yanmaması lazım. Onlar zaten buna belli bir kaynak ayırmışlardır.

Burada yurtdışına çıkanlar ve yurtdışına çıkamayanlar gibi bir ayrımcılık falan yapmıyorum. Ama yurt dışına çıkmakta bizim ülkemizde bazı insanlar için hayali bile kurulamayacak kadar uzak olan bir hayal.

Ülkemizde şu anda kaç kişinin pasaportu var acaba. Her sene haca gitmek için mecburiyetten alınan pasaportları saymayın, Türkiye’de yüzde 10 nun da pasaport ya vardır ya yoktur. Bu tamamen benim yorumum yoksa bir anket falan yapmış değilim.

Gönül ister ki Avrupa vatandaşlarının emeklileri gibi, bizim ülkemizin de emeklileri eşini alıp hiçbir sorun ile karşılaşmadan istediği ülkeye gidip gönlünce tatilini yapsın.

Ama böyle olmasını düşünmek bile insana sadece güzel bir hayal kurma zevki yaşamasının ötesine götürmüyor.

Türkiye vatandaşları,

En pahalı benzini kullanıyor,

Türkiye vatandaşları,

En pahalı eti yiyiyor,

Türkiye vatandaşları,

En çok gereksiz vergileri veriyor,

Türkiye vatandaşları,

Musluğundan akan suyu içemiyor,

Türkiye vatandaşları,

En pahalı doğalgazı kullanıyor,

Türkiye vatandaşları,

En pahalı ekmeği yiyiyor,

Türkiye vatandaşları,

Saymakla bitmeyecek anti demokratik hareketlere maruz kalıyor.

Türkiye vatandaşlarının birincil çelişkisi pasaportların pahalı olması değil, akşam evinde bir tabak çorba ile bir dilim ekmeği nasıl bulacağımın kavgasıdır.

Elbette pasaportların pahalı olmasına da karşıyım ama temel sorun bu olmadığı için gereksiz bir kampanya olarak görüyorum.

Seyahat özgürlüğünün kısıtlanmasından yola çıkarak,

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin bazı maddelerini örnek göstererek bir takım yanlış anlamalara da yol açılabiliniyor;

“Herkesin bir devletin toprakları üzerinde serbestçe dolaşma ve oturma hakkı vardır.” İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinden.

Şimdi burada kast edilen o ülkenin kendi vatandaşları mı, yoksa o ülke vatandaşı olmayan yabancı birinin her hangi bir ülkeye gidip istediği yerde oturma ve istediği yerde çalışmasından mı kast ediliyor.

Bir kişi elbette kendi ülkesinin istediği şehrine, kasabasına, beldesine veya köyüne yerleşir ve yaşabileceği sürece de orada ikamet edebilir. Şimdiye kadar da, burada oturamazsın sen yürü kendi şehrine denilen bir birey olmamıştır. (Bazı milliyetçilik olaylarını da göz ardı etmemek gerekir tabii.)

Ama başka bir ülkenin vatandaşı elini kolunu sallayarak bir başka ülkeye gidip, kimseye hesap vermeden serbestçe oturma hakkına sahip olamaz, olmamalıdır.

Gittiğin yer bir sinema değil, kendi sınırlarını oluşturmuş, bu sınırlarını oluştururken de, binlerce hatta milyonlarca vatandaşını kaybetmiş ve kendi yönetimini kurmuş bir ülkeden bahsediyoruz.

Şimdi kalkıp ajan mıdır nedir bilinmediği birisinin benim her yerde dolaşma ve oturma iznim var, ben insanım diyen birisinin kimseye sormadan her şeyi yapabilme hakkına sahip olması biraz safdillik olur, kimse kusura bakmasın.

Bir zamanlar “dünya vatandaşı” diye bir kavram çıkmıştı. Yanılmıyorsam ABD’de bir dernek insanlara bir para karşılığı “dünya vatandaşlığı” adı altında pasaport bile vermişti. Maddelerinden bir tanesi de bu pasaportu göster istediğin ülkeye gir, çık, otur ve çalış. Ama elinde bu pasaportlarla havaalanına giden insanların çoğu tutuklandı.

“Herkes, kendi ülkesi de dahil olmak üzere, herhangi bir ülkeden ayrılmak ve ülkesine yeniden dönmek hakkına sahiptir.” İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinden.

Gerekli şartlar uygulandığında herkes istediği yere gidiyor ve kendi ülkesine dönme hakkına sahip. Bunda bir sorun yok gibi benim bildiğim kadarı ile.

İnsan Hakları Dernekleri,

Avrupa İnsan Hakları Mahkemeleri,

Çocuk Hakları Dernekleri,

Kadın Dernekleri,

Daha bir çok sivil toplum örgütleri kağıt üstünde bir çok kararlar alırlar. Ve bunların hepsi de süslü püslü kelimelerle yazılan kararlardır.
Ama bunların hepsi kağıt üstünde kalır.

Hatta suya yazılan kararlar da diyebiliriz. Yaşanan hiçbir sorunda ne bu dernekler size sahip çıkar ne de bu aldıkları kararlar sizin işinize yarar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder